Çift danışmanlığı oldukça zor bir terapi sürecini içerir. Bir kere danışman iki kişiyle muhataptır, iki farklı duygulanım, artan tartışmalar, kalbi kırık ancak kendisinden fedakarlık etmekten kaçınan danışanlar, ara buluculuk için kolay değildir. Bu sebepledir ki çiftlerle terapi çoğu zaman etkisiz ve tuhaf bulunur ancak yine de bir danışmana başvurmak niyetinde olan çok çift vardır.
Çift danışmanlığı, sevgi ve sevgi ilişkileri üzerine gelişmektedir. Ancak bu sevgi modelini ve bağlanma/ayrılma sürecini içeren modeli netleştirmek gerekir.
Peki sevgi nedir? Nasıl renk ve şekil değiştirir?
Sevgi çok özel, duygusal bir bağdır. İnsan beyni ayrılık ve terk edilmeyi tehlike, sevilen kişinin duygusal tepki ve dokunuşunu güvenlik olarak algılar.
Bağlanma bireyin, başka bir kişiden yakınlık bekleme eğilimi ve bu kişi yanında olduğunda bireyin kendisini güvende hissetmesidir. Bağlanma, genelde çocuk ile yetişkin bir birey, çoğu zaman anne-çocuk arasındaki olumlu bağı ifade etmek için kullanılır. Bağlanma kuramına göre insanlar sosyal varlıklardır, diğer insanları yalnızca temel ihtiyaçlarını karşılayacak araçlar olarak algılamazlar.
Bağlanma kuramcılarının bir kısmı, kişinin yetişkinlikte diğer insanlarla kuracağı ilişkinin niteliği ve insanlardan beklentilerinin, bu kişinin çocukluğunda annesiyle kuracağı bağlanma ilişkisi ile belirlendiğini savunur. Anne ve çocuk arasındaki sıcak duygular, özellikle korku ve stres anlarında birbirlerine verdikleri destek ve rahatlama duygusu, bağlanmayı oluşturur. Bağlanma iki taraflı bir ilişkidir ve her iki tarafın da birbirinin ihtiyaçlarını karşılaması ile gelişir. Yeni doğan bir bebek beslenmek, temizlenmek, ısınmak, korunmak, kısaca yaşayabilmek için anneye ya da başka bir bakıcıya ihtiyaç duyar. Anne ve babalar bebeğin ihtiyaçlarını karşılarken, bunu sadece görev olarak görmez, mutlulukla yaparlar. Çocukla yaşadıkları etkileşimin sonucunda onunla aralarında hissettikleri bağ giderek güçlenir. Bu bağlanmanın oluşmasında bebeklerin bir takım davranış özellikleri etkili olur. Bebeğin, ana-babasıyla iletişiminde kullandığı ve hayatının ilk dokuz ayında geliştirdiği davranışlarına bağlanma davranışları denir. Emme, sokulma/uzanma, bakış, gülümseme, ağlama bebeğin başlıca bağlanma davranışlarıdır.
Bebekliklerinde anneden her ihtiyaç duyduklarında yanıt alan kişiler, bir diğer deyişle güvenli bağlananlar, olumlu bir benlik modeli geliştirir aynı zamanlarda olumlu “diğerleri” modeli geliştirir, duygu ve düşüncelerini başkalarına ifade etmekten, isteklerini ve ihtiyaçlarını dile getirmekten çekinmezler. Tabi ki olumsuz benlik ve diğerleri algısı durumunda güvenli bağlanma yerine kayıtsız bağlanma, saplantılı bağlanma ve korkulu/kaygılı bağlanma modelleri geliştirebilir.
Çift danışmanlığı esnasında bir ilişkide neye odaklanacağını bilmek güç olabilir. Yapılan değişikliğin gerçekten işe yaradığını görmek ve tüm hedeflerin üstündeki ana hedef nedir, onu bilmek gerekir.
Yetişkin bağlanması terapinin önemli konularından biridir. Bağlanma perspektifi, çiftlerin bağlanma modelleri, danışmana çiftler arasındaki stresin bir haritasını çıkarır. Bu harita her partnerin en derin ihtiyaç ve en güçlü duygularına bir rehber olur.
Bağlanma teorisine göre hayat çok üzerimize geldiğinde güvenli bir ilişkiye ihtiyaç duyarız, bu da dünyayla güvenli bir şekilde bağlantı kurabilmemizi sağlar. Bu etkili bir bağlanmadır. Birçok danışan sevdiklerine ya çok yapışmış ya da onlardan çok uzak olduklarını fark ederler. Geniş bir pencereden baktığımızda güvenli, yakın bir bağlanma, zayıflıktan çok gücün ve kişisel bütünlüğün kaynağıdır.
İngilizcede öfke(anger) ve kaygı(anxiety) aynı etimolojik kökten gelir, her ikisi de bağlanma figürü yanıt vermediğinde artar. Bağlanma bakış açısına göre genelde çiftlerin ayrılık stresi duygusal olarak bağlanamamanın verdiği açlıktan kaynaklanır. Eğer bize yanıt verecek bir bağlanma figürümüz yoksa umutsuz ve öfkeli oluruz. Sonra ise depresyon gelir.
Terapi sırasında görülen odur ki,bir ilişkideki sorunlar genelde çocuklar ya da para üzerinedir. Danışman ve danışanlar saatlerce bu konu üzerinde tartışır ama burada odaklanılması gereken nokta, çiftlerin birbirleriyle nasıl konuştukları ve kilit sorulardır. (“Benim için mi buradasın?”, “Senin için bir şey ifade ediyor muyum?”, “Bana ilgi gösterip yanıt/karşılık verecek misin?”).
Çiftler genelde bu soruları nasıl soracaklarını bilmezler. Terapistler de çoğu zaman bunu kaçırır ya da olgunlaşmamış bir bağımlılık olarak görürler.
Bağlanma kuramına göre duygu ve duygu sinyalleri çiftler arasındaki dansın müziği gibidir. Çoğu terapist danışanlarının güçlü duygu üzerine gitmelerini ve bunu akılcı/mantıklı düşünce ya da kararlarla yer değiştirmeleri için cesaretlendirirler.
James Gross’a göre bu, sadece duygusu engellenen kişide öfkeye neden olmaz, diğer partnerin de tansiyonunu yükseltir. Bu yüzden duyguyu değiştirmek yerine yaşanmasını ve ifade edilmesini sağlamak daha etkili bir yöntemdir.
Eğer altta yatan bağlanmayla ilgili konular ortaya konmazsa içebakış ya da öğrenme becerileri geliştirme gibi yöntemler etkisiz kalır. Bu durumda partnerlerde iki davranış ortaya çıkar. Birincisi karşı tarafı suçlama; bu durum karşı tarafı tehdit eder ve suçlama alışkanlık ve otomatik hale gelirse karşı taraf uzaklaşır.İkincisi ise tamamen uzaklaşma ve geri çekilmedir ki bu durumda karşı taraf da kendini geri çeker.Kısacası genelde ikisinin de sonu başarısızlıktır.
Güvenli bağlanma çift terapisinin hedefidir. Bowlby’e göre çiftler birbirlerine nöral bir ağla bağlıdır. Birbirlerinin fiziksel ve duygusal yaşamlarını düzenlerler. Birbirlerine duygusal olarak döndüklerinde, duygusal ve fiziksel bir denge oluşturmada yardımcı olurlar.
Danışmanın görevi partnerler arasındaki dansı başlatmaktır. Bu dansla yeni etkileşimler, duygular şekillendirir, çiftlerin umutsuz öfkeden uzaklaşmalarını sağlar. Genellikle öfkenin altında kırılganlıklar yatar, danışman bu kırılganlıklar da çalışarak ilişkinin düzelmesini sağlamayı hedefler.
Kaynak:
Sue Johnson,EdD
My, How couples therapy has changed: Attachment, Love and Science.